BOĞAZ KÖY (İstavri) Güzel köyüm

BOĞAZ KÖY (İstavri) Güzel köyüm
İstavri’nin üstü Kukulukaya / Bir daha çıksam onda alaya!.. (Kostanivat, Zelkif Destanından) *** Yürüsem Kiliseden bi Büyük dağ deyanı /Ander Atmacacılık bilmem sana doyanı. (Ömer oğlu Muharrem Kaynaşli/Karaçalı)

30 Nisan 2009 Perşembe

Allah ile iskât ve ötesi..

 
Allah ile iskâtın ötesi “Allah ile aldatmak”tır. Onun sonucu ise perişanlık… Bu nasıl bir manzaraya vücut verir diye sorarsanız, İslam dünyasının haline bakın veya geri gidip ortaçağ Hıristiyan dünyasına bakın, derim…

Başlık, Mehmet Âkif’in bir dizesinden alınmıştır. Arap alfabesindeki “kâf” harfi ile, iskât, sükût kökünden bir kelimedir. Susturmak , suskun – konuşamaz hale getirmek anlamında kullanılır. Âkif de aynı anlamda kullanmıştır.

Allah ile iskât, Allah’ı paravan ve baskı aracı gibi kullanarak insanları susturup sindirmek şeklinde beliren ve faturası “kutsal”a çıkarılan bir zulümdür. Bu zulmün tarih içinde en kahırlı ocağı engizisyon oldu.

Zulme, karanlığa, bilgisizliğe, baskıya, miskinliğe karşı çıkmayı iman adamının varoluş borcu sayan Âkif, “kutsal isyanla”, kutsala fatura edilen iskâtın yer değiştirmesini, Müslüman toplumların felaketi olarak görür. Ve İslam dünyasını, üstlerine çöken yapışkan ölüm uykusuna karşı “haykırmaya” çağırır. Çünkü Kur’an’ın Allah’ı, susup-pusmayı değil, konuşup düşünmeyi ibadet saymaktadır. Susup – pusanların doldurduğu bir dünya, zumlun egemen olduğu bir dünyadır. Ve Kur’an’ın biricik düşmanı, zulümdür. “Kin ve düşmanlık sadece zalimlere karşı olacaktır.” (Bakara,193)

Allah ile iskât bir koyu zulümdür, bir koyu karanlıktır. Esasen zulmüm kelime anlamı da “karanlık”tır. Bu yüzdendir ki, kitleyi bilgisizliğin karanlığında tutmak, insana en büyük zulümdür. Âkif, Allah ile iskât deyimini kullandığı şiirinin girişinde Kur’an’nın şu ayetini koyarak bu gerçeğe parmak basmıştır: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”(Zumer, 9) Ve söze şöyle başlamıştır: “Olmaz ya…Tabii… Biri insan, biri hayvan.”

Allah ile iskât zulmünün doruk noktaya varması, bu zulmün sömürdüğü “değerler”in tam tersını bayraklaştıran bir anlayışı sahneye getirir ve kitleler bu “reaksiyon”felsefesine bir kurtarıcı gibi sarılırlar. Esasında bu, bir aşırılıktan bir başka aşırılığa, eski deyimi ile ifrattan tefrite kaçıştır. Engizisyonun Allah ile iskât zulmü altında inlettiği insanlık, nefes alabilmek ümidiyle kucaklamadı mı komünizmi? Sonuç, Allah ile iskât yerine Allahsızlık ile iskâta teslim olmak şeklinde belirdi.

Ne var ki komünizm, iskât zulmünü kutsala fatura edemediğinden ömrü, engizisyon kadar uzun olmamıştır.

İnsanımız, dört asra yakın bir zaman, Allah ile iskât edenlerin kahrını çekmişti. Yüz yıla yakın bir zamandan beri buna, Allahsızlık ile iskât edenlerin baskısı eklenmiştir.

Birinci kahır, Doğu hurafelerini “din” adı altında “takdim” eden
“münevver” den geliyordu; İkincisi ise Batı inkârcılığını “ilericilik – uygarlık” adı altında sunan “aydın”dan geliyor. Birinci devrede tokat: “sus, cehenneme gidersin” diye iniyordu, ikinci devrede: “Allah ve din kelimelerini ağzına alırsan yamyam olursun” diyerek iniyor.

Düşünmeyi, eleştirmeyi, “nasıl ve niçin?”i kurcalamayı emreden bir kitabın iman çocukları, düşünmekten tiksinir duruma getirilmişlerdir. “içimize Allah’ın varlığı hakkında kuşkular düşüyor” diyen sahabilerine “bu kuşkular, imanın ta kendisidir” diye cevap vererek insanoğlunun önünde henüz eşiğine gelemediğimiz bir oluş ve eriş ufku açan son peygamber’in “ümmet”i, yalan ve hurafeyi dine egemen kılanlar tarafından tabulara teslim edilmiş bulunuyor.
Bugün bizler, İslâm’ın altın devri olan ilk üç yüzyılın tartışmaya açtığı meselelerin en çok yüzde onunu gündeme getirebiliyoruz. Yaratıcı düşünce bir asfiksi yaşıyor. Bilim ve düşünce adına, eskilerin “olduğu gibi” tekrarı alkışlanıyor.

Dünya ile birlikte yepyeni bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bunun biricik yolu ise “bilgi ve şuur seferberliği”dir. Şikâyetçi olduğunuz iskât türü ne olursa olsun, bu seferberlikte başvurulacak ilk bilgilenme, İslam’ı gerçek yapısıyla öğrenmektir.

Günahkâr olmak, din meselesinde söz sahibi olmaya engel değildir. Dinin sahibi Allah’tır ve hepimiz O’nun kullarıyız. Din, günahı olmayanların özel mesleği değildir, Allah’ın tüm kurallarını kucaklayan rahmet kurumudur. Dinde eksiklerinizi bir tür “kozmik bukağı” gibi kullanarak sizi dinsiz düşüncesiz yapmaya kalkan cehennem körükçülerine “ Allah’in ranmetinden ümit keserek kendinize zulmetmeyin” (Zümer, 53) diyen kitabın tavrı ile karşı çıkın.

Ve gelin, dini, ana kaynağı Kur’an’ın; uygarlığı da yaratıcı kaynağı akıl ve bilginin ışığında yeniden keşfedelim. Y.N.Ö.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder